Neden üç Tanrı’ya inanıyorsunuz?

Hristiyanlıkla ilgili ileri sürülen en yakışıksız söylentilerden biri de ‘teslis’ denilen ‘üçlübirlik’ konusuna ilişkindir. Birçok kişi Hristiyanların üç Tanrı’ya tapındıklarını öne sürüyor; ayrıca Hz. Meryem’in (Tanrı’nın karısı olarak) bunlardan biri olduğu rivayet ediliyor.

Yeşaya 44:6
Her Şeye Egemen RAB diyor ki, “İlk ve Son benim. Benden başka Tanrı yoktur.”

Böyle düşünceler yalnız Kutsal Kitap’ın öğretisine değil genel mantığa da çok terstir. Kutsal yazılar defalarca Tanrı’nın tek Tanrı olduğunu vurguluyor (bkz. Yasanın Tekrarı 6:4, Yeşaya 45:11-13, 46:9). Öyleyse Kutsal Kitap’ın anlattığı asıl üçlübirlik öğretisi nedir? Kısaca: Tanrı, öz varlığında ezelden ebede var olan, uyum ve birlik içerisinde hareket eden üç ayrı kişisel benlikten ibaret olup bir bütün olarak görünmektedir: Baba, Oğul ve Kutsal Ruh.

İlk önce Tanrı’nın varlığının herkesin sandığı kadar basit ve tek boyutlu olmaması bizi şaşırtmamalı. Örneğin: Bizim varlığımız dıştan bir bütün olarak görünürken, ruh, can ve bedenden oluşan karmaşık bir birleşim ise, Tanrı’nın bundan kat kat daha yüce ve tamamıyla anlaşılmasının imkânsız olacağını bilmeliyiz. Evet, kendi varlığımızda üç benliğin (beden, can ve ruh) tam bir birliktelik içinde bulunduğunu görebiliyoruz. Fakat insan öldüğünde canı ve ruhunun bedeninden ayrılması onun iki ya da üç farklı kişiden oluştuğu anlamına gelmez aksine hala tek kişi sayılır çünkü kıyamet gününde bir daha birleşecekler. Bizdeki bu ‘üçlübirlik’ Tanrı’nın yüce varlığının bir yansımasıdır; çünkü insan olarak bizler Tanrı’nın benzerliğinde yaratıldık ve O’nun yüce varlığını kendi öz yapımızda taşımaktayız (bkz. Yaratılış 1:26).

İkinci olarak, üçlübirliğin insanların kendi kafalarından ürettikleri bir kavram değil Tanrı’nın kendi kendini ifade şekli ve öz açıklanışı olduğunu belirtmeliyiz (Matta 28:19). Bu kavramı anlamakta zorluk çekebiliriz ama sözü edilen bu kavramın yanlış olduğunu değil, ancak doğal zihnimizin kapasitesinin yeterli olmadığını gösteriyor. Zaten aklımızın Tanrı’nın özünü yüzde yüz olarak kolayca kavramasını beklersek kendimize büyük bir tuzak kurmuş oluruz, çünkü Tanrı’mız o kadar yüce ve görkemli bir varlıktır ki, O’nu tamamen anlayıp kavrayamayacağımızı bilmeliyiz. Yine de Sözüne güvenerek görkemli varlığının böyle olduğuna inanırız.

İbraniler 1:3
Oğul, Tanrı yüceliğinin parıltısı, O’nun varlığının öz görünümüdür.

Bu kadar yüce bir kavramı anlatmak için aciz bir örneğe başvurmak istiyoruz. Tabii ki hiçbir örnek yeterli değil, ama en azında yardımcı olur diye düşünüyoruz:

Evrende birçok nesne Tanrı’nın görkemini ve karakterini beyan eder ve güneş bunlardan bir tanesidir. Güneşin var oluşu dünya çapında kabul edilmektedir, hâlbuki bilim adamlarının dediklerine göre hiçbir insan onun yüzünü tam olarak görmemiştir. Müthiş sıcaklığından ötürü insan yaklaşamıyor, bu yüzden bizler güneşi ancak parıltısından ve ısısından tanıyoruz. Buna rağmen hiç kimse güneşin olmadığını öne süremez, çünkü hepimiz milyonlarca kilometre uzaklıkta olsa bile ışığını görüyoruz ve ısısının etkisini hissediyoruz. Aynı şekilde erişilmez görkem ve ışıkta yaşayan ve ruh olan görkemli Baba Tanrı’yı hiçbir insan göremiyor. Fakat yüce biricik Oğlu, İsa Mesih, Babasının yüceliğini ve isteklerini bize yansıtıyor ve ancak O’nun aracılığıyla Baba Tanrı’yı tanıyabiliyoruz. Ayrıca Kutsal Ruh, güneşin ısısı gibi Baba Tanrı’nın işleyişini yüreğimizde gerçekleştiriyor ve onun etkisini gerçek bir şekilde üzerimizde ya da içimizde hissedebiliriz. Tekrar güneş örneğine bakacak olursak, küresi, ışığı ve ısısı farklı olmasına karşın, yine de üçünün aynı güneşe ait olduğuna inanırız. Benzer şekilde Tanrı da tek bir Tanrı’dır; fakat üç ayrı kişilik olarak var olup kendisini bize yansıtıyor. Sonuçta Hristiyanlar kesinlikle üç Tanrı’ya tapmıyorlar, bizler birlikte bulunan ama üç kişisel benlikten oluşan tek Tanrı’ya inanıyoruz. Anlaşılması zor olabilir, fakat Tanrı’nın öz yapısını mantığımıza uygun olarak yapılandırmak bize düşmüyor. Bize düşen O’na kendisinin kendi öz varlığını açıkladığı şekilde inanmaktır.